23 Ocak 2010 Cumartesi

DÜŞE KALKA

Yazar: Aslı Akarsakarya
Varlık Yayınları
2009


"DÜŞE KALKA" bir öykü kitabı. 16 öyküden oluşuyor. En son 2009 Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü'nü kazanmış. Bundan önce 2004 Ömer Seyfettin Hikaye ve Talip Apaydın Öykü yarışmalarında jüri özel ödüllerini almış. 

Öykülerin herbiri birbirinden güzel. Dili net, açık, okunaklı. Konuları çeşitli. Bazıları merak uyandırıyor, bazıları keyifle okunurken sonunda şaşırtıyor. Bazıları ise hayal gücünü genişletmeye yardımcı oluyor.Okurken bazı hikayelerde şunu hissettim. İki arkadaş evde en rahat kanepede karşılıklı oturuyoruz, ellerimizde neskafelerimiz, birbirimize başımıza gelenleri, rüyalarımızı, duygularımızı anlatıyoruz, tane tane, acele etmeden.

Didaktik, öğretici sanat eserleri bana hep itici ve yapmacık gelmiştir. Bu nedenle Aslı'nın öykülerdeki karakterleri yargılamaması sadece olayları ve her birinin düşüncelerini aktarması, yorumu okuyucuya bırakması hoşuma gitti. Bunun yanında insanların olaylar karşısındaki davranışlarını, düşüncelerini, aklından gelip geçenleri zekice aktarmış.

İnsanı yormayan, "bitsin artık" demeyeceğiniz bir kitap bence. Her gece bir öykü okudum. Zira her bir hikaye üzerinde düşünmem gerekti.

Aslı'yı tebrik ediyor kitabını şiddetle tavsiye ediyorum...

Buluş ve Unutuş adlı öyküden bir bölüm:

"Sinemi kurutan alışmaktır ey kralım, güzelliği saymamak, yanından geçip gidecek kadar alışmaktır.
"Göçebelik ibadettir. Vecd ile sonsuz bir yolda yürür insan.Yeni bulduklarına hayranlıkla şükrederken, elinden kayanlara minnetle veda eder."


18 Ocak 2010 Pazartesi

Yahşi Batı


18 Ocak 2010, Armada Sinemaları: Yoğun geçen bir pazar gününün ardından haftayı güzel kapatmak için Yahşi Batı filmini izleyelim dedik. Film 18. yy'da iki Osmanlı'nın Amerikan Başkanı'na bir hediye götürmek için Amerika'ya gitmesi ve orada yaşananları konu alıyor. En baştan başlamak gerekirse filmin jeneriği çok güzeldi. Profesyonel ellerden çıktığı belli. Yüksek teknik kalite, iyi oyunculuklar dikkat çeken özellikleri filmin. Yalnız dönem filmi olması ve mekanın sözde Amerika olması filmi zorlamış biraz. Genelde yakın plan çalışmışlar ve çok fazla figüran kullanılmamış. Ne ıssız bir çöl, ne geniş bir vadi, ne de kuşbakışı bir kanyon görüntüsü var bu filmde.Vahşi batının klasik posta arabasını ve kovboyları en fazla sıradan bir dağ kenarında görebiliyoruz. Yani DVD'den izleseniz görsel açıdan birşey kaybetmezsiniz.Ama filmde kullanılan her obje titizlikle düşünülmüş ve hazırlanmış... Lemi karakterini oynayan Ozan Güven'in sempatikliği ve Suzan'ı canlandıran Demet Evgar'ın abartısız oyunculuğu benim hoşuma gitti. Küfürlü diyaloglara alıştık artık da aynı belden aşağı durumun filmin iki ayrı olayında kullanılması sıkıcıydı bence... Senaristlerin "Küfür hayatın içinde de var, neden filmlerde kullanımasın" savunmasını anlamıyorum. Benim hayatımda küfür yok. Kaliteli espri üretmek yerine küfür kullanmak güldürüde kolaya kaçmanın bir yolu bence... Film yer yer eğlenceli ama güzel dekorlar, kıyafetler ve oyunculukların yanında senaryo zayıf kalmış... Tipik bir Cem Yılmaz filmi yani....