23 Mart 2010 Salı

Olasılıksız

Yazar: Adam Fawer
Aprıl Yayıncılık, 54. Baskı, 2009

Adam Fawer bu ilk kitabında şizofreni hastaları üzerinde araştırma yapan bir bilim adamının geliştirdiği ilaçlarla beyni tetiklemesi ve toplu bilinçaltı denilen bilgilerin hastanın zihninde ışık hızından daha hızlı oluşarak zamanın ötesini görmesini konu alıyor. Olaylar Dr.Tversky, ikiz epilepsi hastaları David - James Caine ve sadakatsiz bir CIA ajanı olan Nava etrafında gelişiyor.

Kitap bir çok farklı insanın yollarını ustalıkla kesiştirirken tüm karakterlerin arka planını detaylarıyla veriyor okuyucuya.

Olasılık teorisi, Newton'un fizik kanunları, determinizm ve Einstein'ın görecelilik teorisi kitapta geleceğin tahmin edilebilir olabileceği iddiasını destekler biçimde harmanlanıyor .


Yazar evrende tüm olayların bir sebepler zincirine bağlı olduğunu, hiç bir şeyin tesadüfen gerçekleşmediğini ve tüm bu sebepler bilinebilseydi geleceğin tahmin edilebilir olacağını anlatırken şöyle bir örnek veriyor:
"Bir madeni parayı havaya attığımızda yazı mı tura mı geleceği şansa mı bağlıdır? Bir para havaya fırlatıldığında bunu etkileyen tüm faktörler hesaplanabilseydi paranın yazı mı tura mı geleceğini de bilebilirdik.Ama sırf biz bu faktörleri hesaplayamıyoruz diye paranın ne geleceğinin şansa bağlı olduğunu söyleyemeyiz."

Geleceği görebilmek için gerekli bilgilerin bazı durumlarda beyinde "toplu bilinçaltı" denen bölümde oluşabildiğini anlatan kitapta ünlü Alman psikolog Jung'un teorisinden faydalanılıyor:
Bilinçaltını üç kısma ayıran Jung'a göre 1. kısımda zaman zaman hatırlanan kişisel hatırlar, 2. kısımda istendiğinde hatırlanamayan hatıralar vardır. Bunlar bir zamanlar bildiğin ama artık hatırlayamadığın ya da bastırdığın bir çocukluk travmasıdır. 3. sü ise toplu bilinçaltı.
Toplu bilinçlaltındaki bilgiler asla bilinçli olamazlar ve kaynağı belli olmayan bilgiler vardır burada. Yeni doğan bir bebeğin annesinin gögsünü nasıl emeceğini bilmesi ve aç olduğunda ağlaması gibi. Bu bilgilerin DNA'da kayıtlı olması mümkün değildir. Çünkü biyologlara göre öğrenilen bilgiler doğrudan genetik olarak aktarılamazlar.

Yazar, Einstein'ın görecelilik teorisine dayanarak toplu bilinçlatında oluşan bilgilerin insan beyninde algılanma hızının ışık hızından daha yüksek olduğunu ve bu hızdan dolayı zamanın ötesinin belli koşullarda görülebilir olduğu iddiasıyla karşımıza çıkıyor.

 Tüm bu bilimsel tartışmaların etrafında yabancı ülkelere ABD'nin gizli bilgilerini satan bir CIA ajanı, bilimsel testlerde kullanılmak üzere ele geçirilmeye çalışılan ikiz kardeşler, olaylara istemeden dahil olan masum insanların başına gelen olaylar sürükleyici biçimde anlatılıyor.

Günümüzde içgüdü, 6. his, önsezi, dejavu olarak adlandırdığımız, bazen gelecekte olacakları sanki daha önceden yaşamış yada görmüşüz hissinin bu kitapta tartışmaya açılması benim çok hoşuma gitti.

Kitabın 54.baskısı çıktığına göre çoğu kişi okumuştur ama henüz okumayanlar için şiddetle tavsiye ediyorum.

Keyifli okumalar :)

23 Ocak 2010 Cumartesi

DÜŞE KALKA

Yazar: Aslı Akarsakarya
Varlık Yayınları
2009


"DÜŞE KALKA" bir öykü kitabı. 16 öyküden oluşuyor. En son 2009 Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü'nü kazanmış. Bundan önce 2004 Ömer Seyfettin Hikaye ve Talip Apaydın Öykü yarışmalarında jüri özel ödüllerini almış. 

Öykülerin herbiri birbirinden güzel. Dili net, açık, okunaklı. Konuları çeşitli. Bazıları merak uyandırıyor, bazıları keyifle okunurken sonunda şaşırtıyor. Bazıları ise hayal gücünü genişletmeye yardımcı oluyor.Okurken bazı hikayelerde şunu hissettim. İki arkadaş evde en rahat kanepede karşılıklı oturuyoruz, ellerimizde neskafelerimiz, birbirimize başımıza gelenleri, rüyalarımızı, duygularımızı anlatıyoruz, tane tane, acele etmeden.

Didaktik, öğretici sanat eserleri bana hep itici ve yapmacık gelmiştir. Bu nedenle Aslı'nın öykülerdeki karakterleri yargılamaması sadece olayları ve her birinin düşüncelerini aktarması, yorumu okuyucuya bırakması hoşuma gitti. Bunun yanında insanların olaylar karşısındaki davranışlarını, düşüncelerini, aklından gelip geçenleri zekice aktarmış.

İnsanı yormayan, "bitsin artık" demeyeceğiniz bir kitap bence. Her gece bir öykü okudum. Zira her bir hikaye üzerinde düşünmem gerekti.

Aslı'yı tebrik ediyor kitabını şiddetle tavsiye ediyorum...

Buluş ve Unutuş adlı öyküden bir bölüm:

"Sinemi kurutan alışmaktır ey kralım, güzelliği saymamak, yanından geçip gidecek kadar alışmaktır.
"Göçebelik ibadettir. Vecd ile sonsuz bir yolda yürür insan.Yeni bulduklarına hayranlıkla şükrederken, elinden kayanlara minnetle veda eder."


18 Ocak 2010 Pazartesi

Yahşi Batı


18 Ocak 2010, Armada Sinemaları: Yoğun geçen bir pazar gününün ardından haftayı güzel kapatmak için Yahşi Batı filmini izleyelim dedik. Film 18. yy'da iki Osmanlı'nın Amerikan Başkanı'na bir hediye götürmek için Amerika'ya gitmesi ve orada yaşananları konu alıyor. En baştan başlamak gerekirse filmin jeneriği çok güzeldi. Profesyonel ellerden çıktığı belli. Yüksek teknik kalite, iyi oyunculuklar dikkat çeken özellikleri filmin. Yalnız dönem filmi olması ve mekanın sözde Amerika olması filmi zorlamış biraz. Genelde yakın plan çalışmışlar ve çok fazla figüran kullanılmamış. Ne ıssız bir çöl, ne geniş bir vadi, ne de kuşbakışı bir kanyon görüntüsü var bu filmde.Vahşi batının klasik posta arabasını ve kovboyları en fazla sıradan bir dağ kenarında görebiliyoruz. Yani DVD'den izleseniz görsel açıdan birşey kaybetmezsiniz.Ama filmde kullanılan her obje titizlikle düşünülmüş ve hazırlanmış... Lemi karakterini oynayan Ozan Güven'in sempatikliği ve Suzan'ı canlandıran Demet Evgar'ın abartısız oyunculuğu benim hoşuma gitti. Küfürlü diyaloglara alıştık artık da aynı belden aşağı durumun filmin iki ayrı olayında kullanılması sıkıcıydı bence... Senaristlerin "Küfür hayatın içinde de var, neden filmlerde kullanımasın" savunmasını anlamıyorum. Benim hayatımda küfür yok. Kaliteli espri üretmek yerine küfür kullanmak güldürüde kolaya kaçmanın bir yolu bence... Film yer yer eğlenceli ama güzel dekorlar, kıyafetler ve oyunculukların yanında senaryo zayıf kalmış... Tipik bir Cem Yılmaz filmi yani....